(Bu yazı ilk kez “sosyal hukuk” platformunun internet sitesinde yayımlanmıştır)
Laiklik ne Türkiye’de ne de karşılaştırmalı hukukta hakkı verilerek okunabilen ve tanımlanabilen ilkelerden birisi. Kimi kaynaklarda, oldukça hatalı bir şekilde “Fransız sekülarizmi” olarak adlandırılıp, kamusal alan çerçevesinde alınan bazı kararların, esasında laikliğin tabiatından kaynaklandığı gözetilmeden, ilkenin “katı” bir şekilde uygulandığına ilişkin yorumlara rastlanılmaktadır[1].
Oldukça farklı yönlere çekilen bu ilkenin güncel önemi, özellikle din ve inanç özgürlüğü özelinde insan hakları ile ilişkisinden kaynaklıdır. Laiklik öncelikle bir insan hakları güvencesidir. Prof. İoanna Kuçuradi’nin vurguladığı üzere, bu iki kavramın arasında “zorunlu” bir ilişki bulunmaktadır[2]; belirli bazı hakların gerçekleşebilmesi için laiklik bir ön koşul teşkil eder. Öte yandan laiklik, saf bir din-devlet ayrılığına indirgenemez. Yapısı gereği “militan”; “çatışmacı” bir karaktere sahiptir[3]. Örneğin bu ilkenin en önemli uygulayıcılarından biri olan Fransa’da, 1905 yılında kabul edilen ve Kilise – Devlet ayrılığını öngören “ayrılık yasasının” (la Loi sur le séparatisme) varlığına rağmen, yargı makamları dinî cemiyetlerin; finansmanı, faaliyetleri, özlük hakları gibi daha birçok vakada “laiklik” ilkesi çerçevesinde müdahil olmaktadır[4].
Yazının konusunu oluşturan Fransız Danıştayının ilgili kararı ise laikliğin “negatif” yani din ve vicdan özgürlüğüne müdahale etmeme noktasından değil, bu ilkenin din ve özgürlüğünün sağlanmasında devletin pozitif bir yükümlülüğü olup olmadığı hususunda bazı aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır.
Karara geçmeden önce, Fransa’da 2010 yılında gerçekleşen anayasa değişikliğine kadar somut norm denetiminin uygulanmadığını dolayısıyla laiklik ilkesinin yorumlanmasında anayasa yargıçları kadar, idari yargıçların ve Fransız Danıştayının da – hatta belki daha fazla- mesai yaptığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle Fransız Danıştayı ve Anayasa Mahkemesi kararları arasında yapılacak bir karşılaştırma bizi şaşırtmamalı. Hatta bu karşılaştırmayı daha da ileri götürüp, dinî sembol– eğitim hakkı çerçevesine taşımak da mümkün.
Örneğin Fransız Danıştayı 1989 senesinde, “İslami başörtüsü” üzerine verdiği ilk görüşte, Devlet okullarında öğrencilerin dini semboller taşımasının, tek başına laiklik ilkesini ihlal etmediği yönünde beyanda bulunmuştu[5]. Fransız Danıştayı o tarihten bugüne kadar, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği ertesinde laikliği daha ılımlı okumaya başlayan ve gözle görülür içtihat değişikliklerine giden Türk Anayasa Mahkemesinin aksine[6], ne devlet okullarında dinî simgeler taşıyan öğrencilere ilişkin kategorik bir yasak getirdi ne de bir anda tutum değiştirip din özgürlüğünü hemen bütün anayasal ilkelerin üstündeymiş (!) gibi yorumladı[7]. Bu kararların eleştirilebilir olup olmadığı hususunu bir yana bırakırsak, Yüksek Mahkemenin, dinî simgeler taşıyan öğrencilerle ilgili meseleleri, her vaka özelinde karara bağlamaya çalışmasının kayda değer olduğunu belirtmek gerekir.
Laikliğin, din özgürlüğünün temininde devlete pozitif bir sorumluluk yüklemediği meselesine gelince, Türk hukuku açısından dönüm noktasını kuşkusuz Anayasa Mahkemesinin, kamuoyunda “4+4+4” yasası olarak da bilinen 6287 sayılı Kanun’a ilişkin 2012 tarihinde verdiği karar oluşturmaktadır[8].
Kararda, Devlet okullarında İslam dinine ait öğretilerin anlatıldığı iki seçimlik din dersinin, müfredata zorunlu olarak dahil edilmesinin laiklik ilkesine aykırı olup olmadı da tartışılmıştı. Anayasa Mahkemesi ise laiklik ilkesi uyarınca Devletin resmi bir dini olmadığı ancak laiklik ilkesi çerçevesinde Anayasanın dinî hizmetleri toplumsal bir ihtiyaç olarak gördüğünü ve devlete bu ihtiyaçların karşılanması yönünde yükümlülükler yüklediğine karar vermişti[9]. Hatta denilebilir ki, Mahkemenin görüşüne göre din hizmetlerinin sağlanması yönünde devletin pozitif yükümlülüğü, laiklik ilkesi açısından bir zaruret teşkil etmekteydi[10]. Mahkeme bu kararda, laikliğin müdahaleci yönünden bir başka ifadeyle din işleriyle ilgili düzenlemelerin Devlet kontrolünde yapılmasından, pozitif bir yükümlülük çıkarmıştı.
Bu Aralık ortasında ise Fransız Danıştayı, okul kantinlerinde “domuz eti içermeyen alternatif menülerle” ilgili önemli bir karar verdi[11]. Kararda Devlet okullarında, Devletin belirli bir dine mensup kişilere yönelik düzenleme yapma yönünde bir pozitif yükümlülüğü olup olmadığı hususu da tartışıldı.
Karara giden süreç, Chalon-sur-Saône Belediyesi sınırları içinde eğitim veren ve okul kantininde domuz eti içermeyen alternatif menüler sunan bir okuldaki bu hizmetin 2015 yılında Belediye Meclisinin kararı sonucu yasaklanması ile başladı. Belediye Meclisi bu kararını “laiklik ilkesi, bir kamu hizmetinin işleyişinde, dini gereksinimlerin dikkate alınmasını yasaklar” gerekçesine dayandırmıştı[12]. Fransız Danıştayı ise “kamu düzeni” ölçütü çerçevesinde aksi yönde bir görüş benimsedi. Yüksek Mahkeme, laiklik ilkesi uyarınca kimsenin benimsediği dinî değerler nedeniyle kamu hizmetinin gereklerinden muaf tutulamayacağını öte yandan okul kantinlerinde dinî değerlere göre özgülenmiş alternatif menüler sunulmasının tek başına laiklik ilkesini ihlal etmeyeceğine kanaat getirdi[13].
Mahkemenin kararda, domuz eti içermeyen menülerin “alternatiflik” özelliğine ve Devletin bu yönde bir hizmet sunma yönünde pozitif yükümlülük altında olmadığına yönelik yaptığı vurguya dikkat çekmek gerekir. Daha net bir ifadeyle Mahkemeye göre bir Devlet okulunda, yetkili makamların alternatif menüler sunma hususunda takdir hakkı bulunmaktadır. Sonuç olarak dinî gereklere uygun düzenlemelere ilişkin kategorik bir yasak öngörmeyen Mahkeme, verdiği kararın belirli bir dinin mensuplarına, kamusal alanlarda bu dinin gereklerine uygun yemek hizmetlerinden yararlanmayı talep etme hakkı bahşetmediğinin de altını çizmektedir.
Laiklik ilkesi, pozitif yükümlülük; iki mahkeme ve iki farklı bakış açısı…
Fransız Danıştayının belirttiği üzere ne kamu hizmetinin tarafsızlığı ne de vatandaşların kamu hizmeti önünde eşitliği ilkesi, kendi başlarına hak öznelerinin dinlerinin gereklerine uygun hizmetlerden yararlanmalarını engellemez[14]. Ancak bu güvenceden de prensip olarak din özgürlüğü lehine pozitif bir yükümlülük çıkmaz. Bu önemli tespit esasen Türk doktrininde kimi akademisyenlerce benimsenen ve Anayasa Mahkemesinin 4+4+4 kararında başvurduğu katı laiklik/esnek laiklik ayrımına[15] da bir cevap niteliğinde olarak da algılanabilir. Zira 2010 yılında gerçekleşen anayasa değişikliğinden önce Türk Anayasa yargıcının verdiği kararlara nazaran daha “esnek” kimi kararlar veren Fransız yargıcı bile Aralık 2020 yılında verdiği bu kararında pozitif yükümlülük olarak algılanabilecek bir sonuca mahal vermemiştir.
Pınar Dikmen
[1] Sekülarizmin, laikliğin birebir karşılığı olmadığını tanıtlayan dikkate değer bir çalışma için bkz. Michel Troper, “French Secularism, or Laicite”, Cardozo Law Review, 21 (1999-2000), s. 1267 vd.
[2] İoanna Kuçuradi, “Laiklik ve İnsan Hakları”, TBB Dergisi, Sayı 2 (2009), s. 89.
[3] Bülent Tanör, “Laiklik, Cumhuriyet ve Demokrasi”, İbrahim Ö. Kaboğlu (ed.), Laiklik ve Demokrasi içinde (23-24), İstanbul: İmge, 2001, s. 24.
[4] Bu kararlar için bkz. Conseil d’Etat, Le Conseil d’État précise l’interprétation et les conditions d’application de la Loi du 9 décembre 1905 concernant la séparation des Eglises et de l’Etat, https://www.conseil-etat.fr/actualites/actualites/le-conseil-d-etat-precise-l-interpretation-et-les-conditions-d-application-de-la-loi-du-9-decembre-1905-concernant-la-separation-des-eglises-et-de, (17.12.2020); Ayrıca bkz. Jean Morange, “Vicdan Özgürlüğü ve Laiklik”, İbrahim Ö. Kaboğlu (ed.), Laiklik ve Demokrasi içinde (129-140), İstanbul: İmge, 2001, s. 137.
[5] Conseil d’Etat, Section de l’intérieur, 27 novembre 1989, n° 346893, Avis “Port du foulard islamique”,
[6] Bu konuda bkz. Ahmet Mert Duygun, “2010 Sonrası Anayasa Mahkemesi İçtihadının Muhafazakârlaşmasında Üçüncü Evre”, Güncel Hukuk, Güncel Hukuk, Cilt. 7, No. 139 (2015), s. 52-55. Ayrıca bkz. Emrah Kırıt, “4+4+4 Yasası Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı. Sunuş”, Anayasa Hukuku Dergisi, Cilt. 3, Sayı 5 (2014), s. 85.
[7] Fransız Danıştayının İslami başörtüsü üzerine verdiği kararlar için bkz. Le voile au Conseil d’État – Entretien avec Jean-Michel Bélorgey, Droit et société, Vol. 1, No 68 (2008), s. 216 vd.
[8] AYM, E. 2012/65, K. 2012/128, K.T. 20.09.2020.
[9] A.g.k.
[10] O. Serkan Gülfidan, “Seçmeli Din Dersleri Meselesi ve Anayasa Mahkemesi”, Anayasa Hukuku Dergisi, Cilt. 3, Sayı 5 (2014), s. 96.
[11] CONSEIL D’ETAT, N° 426483, COMMUNE DE CHALON-SUR-SAONE, le 11 décembre 2020.
[12] Kararın Türkçe özeti için bkz. Fransız Danıştayı: Laiklik, Okul Kantinlerinde Belirli Bir Dine Mensup Kişilere Alternatif Menüler Sunulmasını Yasaklamamaktadır, 13.12.2020, (https://publicisteturc.org/fransiz-danistayi-laiklik-okul-kantinlerinde-belirli-bir-dine-mensup-kisilere-alternatif-menuler-sunulmasini-yasaklamamaktadir/ (17.12.2020).
[13] A.g.k.
[14] A.g.k.
[15] Ahmet Mert Duygun, “Laiklik, Cumhuriyetçilik, Cumhuriyet Halk Partisi ve Tarihsel Sapmalar”, Birikim, 15.03.2018, https://ayrintidergi.com.tr/laiklik-cumhuriyetcilik-cumhuriyet-halk-partisi-ve-tarihsel-sapmalar/ (17.12.2020).